Yirmi birinci yüzyılda kadınlara karşı şiddet hâlâ devam ediyor

 Emre .C -Yağmur

 

Kadınlara karşı erkekler tarafından yapılan şiddet ve baskılar üzerine geçmişte de çok sayıda yazı yazdım. Erkekler tarafından çok sayıda telefonla tehdit almama rağmen bu durum beni yazmaktan alıkoyamadı. Bugün de belki bazı kendini bilmezler tehdit edici mesajlar gönderebilirler fakat korkmadan ve çekinmeden bu konunun kararlılıkla üstüne gideceğim.

Türkiye’deki ataerkil aile ve toplum yapısında kadına karşı şiddet hâlâ son hızıyla devam ediyor. Gün geçmiyor ki cadde ortasında, eşleri, kardeşleri veya yakınları tarafından “namus uğruna” kadınlar öldürülmesin. Bunları hep sözde namus uğruna yaparken, namusu kadının bacakları arasında gören caniler hiç düşünmeden, gözlerini kırpmadan kadınları fiziksel olarak yok ediyorlar. Hâlâ kadınları yatakla mutfak arasında, kendi özel malı olarak gören cani ruhlu erkeklerin toplumdaki sayısı oldukça kabarıktır.

Gözlerini kırpmadan “Namusumu temizledim!” diyerek ağzı köpürürcesine bağıran bu caniler, suç işlediklerinin bilincinde dahi değiller. Hâlâ Orta Çağ karanlığı zihniyeti ile “Kızını dövmeyen dizini döver” ve “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” gibi saçma sapan, kadını aşağılayıcı deyimler bazıları tarafından hâlâ güncelliğini koruyor.

Hâlâ başlık parası ile kadının bir meta ve mal olarak alınıp satıldığı bir dönemde yaşıyoruz. AKP-MHP iktidarı döneminde kadına yönelik bu şiddet, baskı ve ölüm olayları iki katına çıkmıştır. Gün geçmiyor ki sokak ortasında kadınlar hunharca şiddet görüp öldürülmesin. Kadın öldüren caniler, hapiste fazla yatmadan ellerini kollarını sallayarak çıkıp tekrar suç işliyorlar.

Bu iktidar döneminde toplumun her kesiminde kadının değeri düştü ve kadına insan muamelesi yapılmıyor. Toplumun kültürel yapısı altüst oldu; değerli olan her güzellik ayaklar altında çiğneniyor. Zamanı geçmiş kültürel değerler yok edilerek, Orta Çağ karanlığındaki düşünceler topluma tepeden inme bir şekilde empoze edilmeye çalışılıyor.

Kamuoyunda bilinen şiddetin yanı sıra bir de bilinmeyen ve kamuoyuna yansımayan aile içi şiddet var ki bunun da oranının çok yüksek olduğu biliniyor. Psikolojik şiddet de aile içinde oldukça sık başvurulan yöntemlerden biridir.

Günümüzde Türk dizilerinde kadınlara karşı vahşice şiddet uygulanıyor; kadınların itibarı değersizleştirilerek hunharca ayaklar altına alınıyor. Bu dizilerdeki erkek karakterler, kadına karşı ne kadar kaba ve şiddet yanlısı olduklarını göğüslerini kabartarak, hiç utanmadan sergilemeye çalışıyorlar. Kadınları canlı bir varlık olarak değil, onlara karşı her istediğini yapmayı ve kaba kuvvet kullanmayı kendilerine bir görev addediyorlar. Erkek karakterler, “süpermen” rolü yaparak ne kadar güçlü olduklarını dışarıya göstermek için birbirleriyle yarış içine giriyorlar. Kadına karşı rol icabı dahi olsa bu rezilliği ve kadın düşmanlığını sergilemek, aklı başında bir insanın yapacağı bir şey değildir. Ancak bunun rol icabı yapılmış olması, toplum tarafından maalesef öyle algılanmıyor.

Bir toplumda kadınlara karşı şiddet uygulanıyorsa, o toplumun hiçbir zaman hür olmadığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de durum böyleyken, Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler de kadına karşı aynı bakış açısı ve zihniyetle davranmaya devam ediyorlar.

Almanya ve Avrupa’da eşlerin birbirlerine ekonomik bağımlılıkları olmamasına ve ayrılan eşlerin sosyal yardımdan faydalanabilmesine rağmen bu zihniyet değişmiyor. Yaşadıkları sivil toplumlarda kadına karşı şiddet uygulanmayacağının bilincinde değiller. Çoğu Türkiyeli erkek, nerede ve hangi toplumda yaşadığını düşünmeden, Türkiye’deki kafa yapısıyla davranarak kadına şiddet uyguluyor.

Ayrıldığı kadına karşı, “Bana yâr olmayan başkasına da yâr olamaz” mantığıyla, hakkında ölüm kararı veriyorlar. Çocuklarını annelerine karşı dolduruşa getirip annelerinin ne kadar kötü bir kadın olduğunu anlatıyorlar. Kadından ayrılan erkekler, çocuklarına ve ayrıldığı kadına nafaka ödememek için her türlü hileli yola başvuruyorlar. Hatta nafaka ödememek için var olan işlerini bırakıp işsiz kalmayı dahi tercih ediyorlar. Sanki çocuklar ikisinin değil de sadece kadınınmış gibi bir düşünce ve mantıkla hareket ediyorlar.

Çoğu erkekte, ayrıldıktan sonra kadınlara psikolojik baskı yapmak amacıyla çocuklarını kaçırıp Türkiye’ye veya başka bir ülkeye götürme durumu da oluyor. Miras bölüşümleri veya ayrılıklar esnasında çıkan kavgalarda birbirlerine karşı şiddet, psikolojik baskı ve hakaretler son safhada yaşanıyor. Ayrılıklarda ilk akla gelen; düğünde takılan takılar, ev eşyaları ve taşınmaz malların kendi aralarında medeni bir şekilde paylaşılamadığı için büyük kavgalar başlıyor. Yemek masasını kimin alacağı konusunda anlaşamadıkları için ortadan ikiye böldüklerine dahi şahit olunuyor.

İçinde yaşadığımız sivil toplum anlayışında kadına ve çocuklara karşı şiddet uygulamak, insanlıktan hiç nasibini almamış olmak demektir. Günümüzde şiddete başvurmadan, tüm ailevi sorunların modern ve barışçıl yollarla çözülmesi gerekir.

Şunun altını çizerek vurgulamak isterim ki; şiddet genellikle erkekler tarafından başvurulan bir cani yöntemdir